Ezgi Baran
Türkiye’deki eğitim sistemine kısa da olsa değinmek istiyorum. Türkiye eğitim adı altında çocuklara ve gençlere hangi politikaları empoze ediyor? Ve bunların doğurduğu sonuçlar nelerdir?
Eğitim, bireyin davranışında kendi yaşantısı yoluyla istendik değişme meydana getirme sürecidir. İstendik davranış, değiştirme ya da oluşturma sürecidir. Bu değişme, bireyin yeni bir davranış dizisi kazanması biçiminde olabileceği gibi önceden sahip olduğu istenmeyen nitelikteki davranışlarını terk etmesi biçiminde de olabilir. Evet, genelde eğitimi bu tanımla ele alıyoruz. Peki, Türkiye bu tanımın % kaçını uygulayarak ele alıyor. Türkiye realitesine baktığımız zaman % 1’ni bile ele almıyor. Türkiye kendi politik çıkarı için çocukları ve gençleri politik dengelerle köreltmeye çalışıyor. Yani bunda “Optimal Dengeyi oturtmaya çalışıyoruz” diyorlar.
Türkiye’deki eğitim sisteminde, düşünme gücünün düşmanı olan “ezber” daima sınıf öncesi eğitimden başlayarak, lise sona kadar dayatılarak getirttiriliyor. Ve üniversite sınavına hazırlık aşaması başlıyor. Şunu da söylemeden geçemeyeceğim, özelde Kürdistan bölgelerinde köylerde, beldelerde, ilçelerde anaokulları çok kapsamlı bir biçimde Mili Eğitim Bakanlığı tarafından açılarak, tüm masraflar da Milli Eğitim tarafından karşılanmaktadır. Tabi bunun karşılığı oldukça verimli. Kürt çocukları, Türkleştirilmeye çalışılıyor. Temel sebep budur. Yaşları 3-4-5 ve 6’yı bulan çocukların hiçbir masraf ödemeden tüm gereksinimler karşılanarak, eğitim adı altında çocuklar anadillerinden uzaklaştırılarak ve Kürtçe konuşma yasağı konularak eğitim veriliyor. Masum çocukları kirli ve çirkin oyunlarına dahil ediyorlar. Bu sadece görülen bir yüzü, o da görmek isteyenler için. Görüp de görmemezlikten gelenler içinde farlı tanımlar vardır. Evet üniversiteye hazırlık lise sonda başlıyor. Türkiye’de okuyan her gencin yaşadığı sendromdur bu. İlk yılında kazanamazsan, dershane evresi başlıyor. Ve bu özel eğitimden sonra, bir yıllık emeğini 3 saate sığdırmak zorunda kalıyorsun. Yani geleceğin sadece 3 saatlik soruları yanıtlayıp yanıtlamamana bağlı, tabi ÖSS’yi kazanan sayı oranı sadece 10 kişiden 1’i olunca bu sınavı geçebiliyor. İşte asıl sorun bundan sonra başlıyor. Öncelikle aile baskısı, baskıdan sonra intihar vakaları, intihar olmasa psikolojik sorunlar ve bununda beraberinde getirdiği bozuk bir kişilik ortaya çıkartıyor. Ve bununla bağlantılı işsiz, güçsüz, alternatifsiz, çaresiz bir gençlik yaratılıyor. Baktığımız zaman emperyalizm ve kapitalizmden en iyi nasibini alanlar yine gençler oluyor. Çünkü körelten ve yok eden sistem en çok kendisini okullarda yansıtmaktadır. Bununla bağlantılı olarak, maddi durumu iyi olan aile, çocuğunu Türkiye’de okutmamaktadır. Avrupa’ya yollayarak sağlıklı ve geleceği parlak bir genç ortaya çıkartmaktadır. Peki, parası olmayanlar için ne düşünülüyor? Hiçbir şey düşünülmüyor, sadece kıt-kanat geçinen aile ya çocuğunu kaba işlerde çalıştırmak zorunda kalıyor ya da her şeyi oluruna bırakmak zorunda kalarak yaşamlarını sürdürmeye çalışıyorlar.
Evet Türkiye’deki eğitim sistemi çocukları ve gençleri eğitmiyor, adeta yok etme ile karşı karşıya getiriyor. Sınav sistemlerinden tutalım, seçeceği bölüme kadar. Kazanan birçok üniversiteli kazandığına ve okulla döktüğü paraya pişman olabiliyor. Yani bu çağda diploman olsa da boşta kalabiliyorsun. Özcesi olan yine gençlere oluyor. Türk basınına baktığımızda, özelde bugünlerde “gençler bizim geleceğimizdir” sözünü kullanarak gençlere bir şeyler kattıklarını sanıyorlar sanırım. Hani derler ya “görülen köy kılavuz istemez” sanırım bu atasözü ile her şey ortada ve açık… Gençlerin durumu da gözle görülecek ve elle tutulacak kadar ortada… Eğer ki gençler sizlerin geleceği olsaydı, ki bunu çok bariz bir durumda yaşamda gençlere uygulanan her türlü hadiseyle kendisini somut olarak göstermektedir, hatta TC devleti açıklık ilkesini gençler üzerinde fazlasıyla uygulayarak göstermektedir. İşte gençliğin durumu orta da ve açık. Gençler bizlerin geleceğidir…