Özel Kuvvet Gücü
“Dünya derindir. Günün hayal edebileceğinden daha derin” diyor, bir filozof. Birçok soruyu ardı sıra getiriyor bu belirleme, özellikle kendi sistemini kuramamış ve yaşadığı sistemle buluşmamış biz Kürtler için, daha da önem kazanıyor bu sorular.
Tarihin güncellik içinde görünemiyor olmasından mı dem vuruyor. Yoksa en direk anlamıyla dünyanın birçok gücünün günlük olarak geliştirdiği politikaları izleyememenin zorluğuna mı vurgu yapıyor bu söz. Her sistemi her bireyi bir dünya olarak ele alıp, tek bir bireyin hiç durmadan gelişen bu bilgi toplamına ulaşmasının zorluğu mu ifade ediliyor.
Konu Kürt sorunu ve Önderliğimiz şahsında bu topluma dayatılan komplo gerçekliği olunca, sözdeki derinlik kavramı da daha bir anlam kazanıyor. Nasıl anlamak komployu ya da anlam vermek zorunda mıyız komploya? Bir halkın dünyaya misafir olarak katılımının anlamı ne, kim ev sahibi, kuralları kim belirliyor? Yargılayanlar en fazla yargılanması gerekenlerken nasıl oluyor da bu kadar pervasızca hareket ediyorlar? Demokrasiden, insan haklarından bahsedebiliyorlar. Dünyanın tüm teröristleri nasıl olur da insanlığın umut kaynağını, Ortadoğu’nun güneşini terörist ilan edebilir? Hangi duygu ve düşünce bunu anlayabilir ya da anlamak zorunda mıyız komployu?
Komployu değerlendirirken tüm bu noktalara derinliğine inebilmek oldukça yoğun bir duygu ve düşünce bütünlüğü istiyor. Zaman ve mekân bütünlüğünde Komployu ele alırken, mekânı Ortadoğu’ya, zamanı ise komplolar tarihine başlangıcına, sınıflı toplum ideolojisinin kuruluş aşamasına kadar götürmek mümkün. Ancak bu biçimiyle tarihsel komployu çözümleyebiliriz. Güncelliğin yalancılığını tarihten günümüze nasıl ulaştığını görebiliriz.Büyük yalanlarla kuruldu bu tarih ve büyük yalanlarla sürüyor. İlkin bazı insanların varoluşlarının diğerlerininkinden farklı anlamlar taşıdığı belirtildi. ‘Biz ve Ötekiler’ oluşturuldu. BİZ’e göre şekillendirilmeye çalışıldı yaşam. BİZ’in kuralları genel yaşam kuralları oldu. Bir cins BİZ’e kurban edildi. Yüce tanrıçalar sırf BİZ’in kaprisleri yüzünden fahişeleştirildi.
İlk komplo, kendilerine BİZ diyenlerin kutsala dokunmasıyla başladı. Bu kutsallık bize mülk edildi. Fakat bu kutsallık bile BİZ’in lanetliliğini aştıramadı. Kendi kirliliğiyle kadını da kirletti. Sonra BİZ’in kuralları boy verdi. Ana düzeni yıkılırken atanın yasaları gelişti. İlk meyvası ise köleler oldu. O gün bugündür BİZ’ler ve ÖTEKİLER arasında sessiz bir kavgadır sürer. BİZ’ler tüm haksızlıklarına rağmen dünya efendiliğine soyundular. Kanunları, yaşam ölçülerini, toplumsal şekillenişi belirlediler. Onların kurallarına da boyun eğmeyenleri de ÖTEKİLER, terörist ya da isyankarlar olarak ilan ettiler. O gün bugündür düşünce artık bir suç ve iktidarın kurallarını uymayanlar imha ve inkar edilmesi gerekenler öteki oldular. Dünyanın ev sahipleri kurallarına uymayanları evden atma hakkını kendilerinde buldular. Ve kurdukları yasalarla bunu meşru kılmaya başladılar. Prometheus bir isyankardı, büyük acılar çekmeliydi. Spartaküs’ün ne haddineydi başkaldırmak, başı ezilmeliydi. İsa nasıl olur da Yüce Roma’nın yasalarını tartıştırır, vicdanlara seslenebilirdi. İbret olsun diye çarmıha gerilmeliydi. Ve böyle sürüp gitti tarih. Kendilerine BİZ diyen egemenlerin ÖTEKİLERE karşı geliştirdiği komplo, imha politikalarıyla sürekli yalan hikaye sürdürüldü. Ve en son kirli elleri Önderliğimize ulaştı. Bunun tersi de beklenemezdi. Çünkü Önderliğimiz tüm halk direnişçilerinin toplam sesi olabildi. Egemenlerin gözünde ÖTEKİ olanların umut kaynağı oldu. O tanrıçanın oğluydu ve anadan yanaydı. Tehlikeliydi ve bundan dolayı ortadan kaldırılmalıydı. Tüm Ortadoğu’yu etkilediği çözüme en fazla yaklaştığı bir halkı yeniden yarattığı için cezası ağır olmalıydı. Egemenlerin sistemini çözdüğü, tarihi irdelediği ve ezilenlerin sesi olduğu için en ağır cezayı o almalıydı. İdeolojik olarak sisteme karşı tam bir tehlike konumunda olmasından kaynaklı önce marjinalleşmeliydi. ÖTEKİLERİN sesi ve kahramanların en büyük takipçisi olduğu için şimdiye kadar farklı farklı özgürlük savaşçılarına uygulanan işkencelerin toplamı uygulanmalıydı. Bunun için en büyük acıları çekmeli, en büyük silahı ideolojisiyle ve yarattığı örgüt marjinalleşmeli en sonunda imha edilmeliydi.
Öfkesi büyüktür dünyanın sahibi BİZ’lerin, çünkü Önderliğimiz onlara SİZ demiştir. Siz ve sizin kurduğu sistemi teşhir etmiştir. ‘SİZ halkların vicdanında yenilmeye mahkumsunuz. Ve asıl siz suçlusunuz’ demiştir. Bundandır ki komplo zamanı gelmiştir.Onlar Kürt sorununun demokratik yöntemlerle çözümlenmesini kendi siyasal yapılanmaları açısından tehdit edici ve çıkarlarına zarar verici buldular. Çünkü Kürt sorununun demokratik yollardan çözümü BİZ’in kurduğu devlet sistemlerinde köklü değişikliklerin yapılması ve bu sistemin aşılması anlamına geliyordu. Önderliğimizin pratikçiliği, anlama anında yaratma özelliği, örgütçülüğü ve mücadeleyi büyütme gücü, dünyanın ev sahiplerini öfkelendiriyor ve korkutuyordu. Uluslar arası hukuka rağmen bir insanın ve bir halkın yasal haklarının böyle göz göre göre çiğnenmesinin en temel sebebi bu korku olsa gerek. Güvendikleri tek şey yasaların kendilerine ait olmasıydı. Başta Amerika, İsrail, NATO ve kürt işbirlikçileri olmak üzere uluslar arası gerici sistemler ÖTEKİLER adına atılan Önderliksel adımların ne anlama geldiğini, Önderliğin yapmak istediklerini, geliştirilmek istenilen yeni yapılanmanın getirebileceklerini tartıştılar ve komployu geliştirdiler. Önderlik “Madem çözümün önü bu kadar açık, demokratik çözümden yana güçler var, o zaman tahribatı azaltacak insan kaybını ortadan kaldıracak bir çözümün oluşturması gerekiyor” dedi. Rusya, Yunanistan, Avrupa gibi devletler dost postuna büründüler. Onlara düşen görev barıştan ve demokratik çözümden yana görünmekti. Tarihin en iyi aktörleri olduklarını bir kez daha kanıtladılar. Bir araya geldiler ve toplantılar yaptılar kendi sistemlerini kalıcılaştırmak için yol yöntem aradılar. Bunun ilk adımını ise, 17 Eylül Washington antlaşmasıyla gerçekleştirdiler. Kendi uşaklarını yanlarına alarak ağacı kendi kurdu ile yıkmak istediler. İlk başta bu sisteme ait olmayan onların kurallarıyla yaşamayan PKK güneyden çıkarılmalıydı. Yazık ki burada KDP ve YNK eliyle yapılmak isteniliyordu. Kürt işbirlikçiliği Ortadoğu üzerindeki baskıların artırılmasında başat rollerden birini üstleniyordu. Onlarda BİZ’lerin bir parçasıydı, tek farkları onların, BİZ’lerin birer oyuncağı olmalarıydı. Kendilerinin sandıkları ülkelerinde birer ÖTEKİ olmaktan kurtulamayacaklardı. İşbirliği tamamlanmıştı, en başta Suriye ye yöneldiler. Ataların yasalarına uymayan Önderlik evden atılmalıydı. Onun için iki ayrı plan gerçekleştirilmişti. Özünde her iki plan da aynıydı. 1 Eylül direk imhayı dayatırken Amerika’nın başını çektiği eğilim ise, Önderliği örgütten ve halktan kopartarak, tümden çalışmaz halde bırakmak, örgütü kaynağından kopararak marjinalleştirmek ve militanıyla, halkıyla tüm Kürtleri Önderliksiz yaşama alıştırmaktı. O yaşayan bir kahramandı, daha yaşarken en büyük değerleri yarattı. Tarihteki en büyük kahramanlardan farkı da buydu. Yaşarken egemenlere karşı savaşı kazanan Önderliğin, bundan dolayı yaşarken marjinalleşmesi gerekiyordu. Ondan dolayıdır ki BİZ’lerin en büyük tehlikesi olarak görülen Önderlik direk imha edilmeyerek İmralı sistemine mahkûm edildi. Komplonun asıl amacı; bütün uluslar arası hukukun çiğneyerek Önderliğin yakalanması değil, Önderliği İmralı da marjinalleştirerek ideoloji kaynağında yani Önderliği kendisinden tüketmekti. Fakat bu kural işlemedi. Tanrıçanın oğlu yine başkaldırdı ve BİZ’in kurallarını ihlal etti. Ona İmralı’da çürütme dayatılırken o en büyük ideolojik kaynakları, SAVUNMALARI geliştirdi. Ona ‘sen bir ÖTEKİ’sin ve yargılanacaksın, o asıl suçlular sizsiniz’ dedi. Ona yalnızlık dayatılırken yüzlerce insan onun için kendilerini yaktı ve binlercesi alanlara döküldü. Bir o kadarı da dağlara çıktı.
İdeolojimiz akan bir su gibidir. İnsanın vicdanın da ulaşabildiği yere gitmek ister. Kaynak her arayışa ve her soruya cevap verecek güçtedir. Yeter ki arayışlar insana, özgürlüğe, eşitliğe ve adalete dönük olsun ve yine yeter ki birey anlamın gücüne sahip olsun. İşte bu akarsuyu kurutmak istediler bu da olmazsa en azında yolundan sapmalıydı. İmralı da duvarlar ölçüldü, denizin derinliklerine terk ettirildi. Topraktan koparılıp betona mahkum edildi, hava bile BİZ’lerindi. Onu da milim milim verdiler. Küçücük bir çiçeğe dahi tahammülleri yoktu, çirkindiler ve sanki bunu yaşamın her soluğunda hissettirmeye ant içtiler. Fakat su rotasında akmaya devam etti daha derin, daha da coşkun. Onlar tüketmeyi hedeflerken, Önderliğimiz üretti ve komplonun birinci aşaması, yani marjinalleştirme çabası böylece alt edildi. Halkımızın ve örgütümüzün savrulacağı beklentileri boşa çıkartıldı. Ve bugün imha-inkar politikaları daha da arsızlaşmış bir şekilde devam ediyor. “İmralı gerçekliğine alışmayacağız” derken, Önderliğimiz hücre cezası alıyor. Anlaşılıyor ki, Kürd’e İmralı bile aratılmak isteniliyor. İşte bu komplonun en tehlikeli ayağıdır. Biz İmralı’ya alışmadık ve alıştırılmayacağız. Önderlik şahsında Kürt halkına ve hareketine dayatılan imha politikalarına karşı sürekli savaşacağız. Önderliğe karşı uygulanan hücre cezasının hemen ardından halkımıza karşı yürütülen baskıların artması ve bu kışın ortasında kuzey de geliştirilen operasyonların birer tesadüf olmadığını biliyoruz. Yani salt Önderlik değil, Kürt halkı ve hareketi olarak da imha tehditleriyle karşı karşıyayız. Bundan dolayı geçmişte içine düştüğümüz gaflet ve yanlış yaklaşımları tekrarlama lüksümüz yok. Önderliğimiz “Ben söyleyeceğim her şeyi söyledim ve anlamak yapmaktır” dedi. Daha önceki pratiklerimiz de anlamama gerekçesiyle ağır hareket ediyor, Önderliğimize yönelik yürütülen baskıcı politikaların artmasına neden oluyorduk. Yıllarca Önderliğimizi iç sorunlarımızla uğraştırdığımız yetmiyormuş gibi uluslar arası komplo sürecinde de düşmandan çok kendimizle uğraştık. Artık kaybedeceğimiz bir şey yok, zaman tarihin misyonları ÖTEKİ olarak belirlenmiş olanların, BİZ’lerin sistemlerine karşı mücadeleyi en dorukta yaşama zamanıdır.
Bizler, birer ÖTEKİ’ler değiliz. Ve bu dünyada kimsenin mülkü değil, BİZ’lerin ezme, imha, soykırımdan geçirme , idam etme ve haps etme gibi bir hakları varsa , bizlerinde direnme, mücadeleyi güçlendirme, örgütlendirme ve özgürlüğümüzü kazanma hakkımız var. Tarihten bugüne ÖTEKİ’lerin soyu tükenmemişse bu haklarını kullandıkları veya ÖTEKİ’liklerini kabul etmedikleri içindir. Önderliğimizde bu hakkını kullanıyor. Ve İmralı’ya rağmen özgürlüğün kazanmasının ifadesi oluyor. Bize düşen bu kutsal yolda doğru yoldaşlık geliştirip Önderliğimize, halkımıza ve özgürlüğümüze layık olmaktır.
Evet “Dünya derindir, günün hayal edebileceğinden daha derin” o zamanı bu derinlikte anlamalı, yaşamalı ve mücadele etmeliyiz