Admin Admin
Mesaj Sayısı : 127 Kayıt tarihi : 30/05/08
| Konu: 14 TEMMUZ PARTİYİ SÜRDÜRME KARARLILIĞIDIR Cuma Mayıs 30, 2008 4:59 pm | |
| Önder APO
14 Temmuz, bir yaşam biçimi olarak, bir de onun kararı olarak hızından hiçbir şey kaybetmeden devam ediyor. Hiç şüphesiz yürüttüğümüz mücadele, bu anlamda karar almış yoldaşların anılarının yaşayan gerçeği olarak bizi yönlendiriyor. Böylesine büyük bir karar ve onun hayata geçirilişi, PKK’yi en derinden etkileyen büyük direniş savaşımına büyük bir inatla yürümesini emreden özelliğini asla kaybetmeyeceği gibi, daha da keskinleştirerek devam edecektir.
Anlaşılması gerekir ki, PKK’nin temelinde böyle kararlar ve onların gereklerine tam bağlı kalınarak yaşamak vardır. Kim bunun dışında yaşayacağını sanıyorsa, o da kendini aldatan bir gafildir, ya bir sahtekârdır, ya da iflah olmazın tekidir.Gerçek PKK’lilik böylesine büyük kararların sonuna kadar içinde olmak, onu özümsemek ve onun büyük, inatçı, amansız değerini sonuna kadar muhafaza ederek başarı çizgisinde yürümektir. Bu da her koşulda savaşı ikirciksiz ve yine başarılı götürmek anlamına geliyor. Bu vesileyle bir kez daha vurguluyorum: Yıllarca üzerimize neredeyse tüm dünya gelmesine, yine parti içinde görülmemiş sefillikler, düşkünlükler ve hastalıkların her türlüsü yaşanmasına rağmen, biz bu çizgiden taviz vermedik. Ve herkes aklını başına almalı ki, kolay kolay da vermeyiz.
Şüphesiz bu geçen sürecin ne anlama geldiğini iyi bilmek, ondan da önemlisi, bugün yakın savaş gerçeğimize ne yüklendiğini daha iyi anlamak gerekir. ’82 Temmuzu’na doğru gelindiğinde, düşman, bir grup zindan direnişçisinin şahsında, onları bir an önce tasfiye ederek sonuca gitmek istiyordu. O dönemde partinin en ağırlıklı bölümü zindandaydı. Zindan direnişi imha edildiğinde ve gerisi de haince özüne karşı kullanıldığında, dışarıda aslında pek az bir gelişme veya PKK’yi yürütme şansı vardı. Biz o yıllarda dışarıda çok zor koşullar altında bir grubun çalışmasını denetliyorduk. Daha ülkeye de iddialı bir adım atamamıştık. Dolayısıyla her şey tehlikedeydi. PKK için belki de en zayıf, en kritik süreç yaşanıyordu. Bu çizgiyi hayata geçirmek için bu yılı çok direnişçi olduğu kadar, sonuç alıcı gerçek bir gelişmenin temeli haline getirme görevi vardı. Bunun da bedeli, gerçekten 14 Temmuz direnişçiliğinde görüldüğü gibi, en değerli partililerin kendilerini ortaya koymalarına bağlıydı. Şimdi daha iyi anlaşılıyor ki, bu kendini ortaya koyma salt bir zindan direnişçiliğini sürdürmek ve orada teslim olmamak değil, bu parti şahsında ortaya çıkan en zorlu bir eylem olarak karşımıza çıkıyor.
14 Temmuz kararlılığı, ulusal var olma kararlılığı oluyor, partiyi sürdürme kararlılığı oluyor. Bizim dışarıda ise yapabildiğimiz, bu kararlılığın anlamına sadık kalmak, onun gereklerini çizginin gereklerine uygun olarak hayata geçirmekti. Bu süreç yaşanırken, biz bu sahada İkinci Kongre adı altında bir yoğunlaşmayı yaşıyorduk. Bu yoğunlaşmanın en temel hedefi ülkeye nasıl aktarılacağımızdı; adeta kılavuzsuz bir yürüyüşün içindeydik. Her türlü tehlikey-le dopdolu bir ortama, alacakaranlıkta veya bembeyaz karlar üzerinde yürüyerek bir yerlere ulaşmaya çalışacaktık. 14 Temmuz’un doğal mantığı, böylesine bir dönüş hareketini emrediyordu. Eylülde şahadet sonuçları geldiğinde, zaten biz daha katı bir kararlılıkla ülkeye dönüşün vazgeçilmez kararlılığı içindeydik. Demek ki bu kararlılık kendisini kutsal bir adım olarak ülkeye dönüş biçiminde bir gelişmeye dönüştürmüştür. Bu önemli bir gelişmeydi. Mücadelenin dinamiklerinin içten ve dıştan birbirlerini desteklemesi imkân dâhiline giriyordu. Bu, en kritik bir sürecin stratejik bir darbe yemeden atlatılması anlamına da geliyordu. Burada yüklendik ve Ortadoğu sahasında hazırladığımız gücü ağırlıklı bir biçimde ‘82’nin sonlarına doğru ağrılıklı olarak ülkeye ulaştırabildik. Nitekim daha sonraki gelişmeler farklı gelişti. Zindandaki ihanet ve imha böylesine büyük bir direnişle parçalandığı gibi, ülkeye dönüş de köklerden bir kopuşun ve bir daha ülkeye dönmeme tehlikesinin önüne geçti. İyi anlamak ve duymak gerekir ki, tarihin bu dönemleri böyle aşılmazsa, belki de yüzlerce yıl sürebilecek bir kopuş, bir kaybediş süreci yaşanacaktı. Tehlikenin en büyüğü buydu. Parti idealinden kopmak, ülkeden tümden kopmak! Acaba bu durumu tahlil edebiliyor muyuz? Böyle bir durum bizi nereye kadar götürürdü? Bu bir yok oluştur, seçeneği olamayan tükeniştir. Dolayısıyla direnişin ve dönüşün büyüklüğü buradadır. Böyle sıradan bir taktik görev değil, herhangi bir dönüş de değil, hatta stratejik dönüş olmanın ve yine direniş olmanın da ötesinde, bu kavramların üstünde sürekli bir meşale gibi yanacak olan direniştir.
Ülkeye dönüş, yüzyıllardan beri sürüp gelen kaçışın, bir kendinden kaçışın durdurulması, stratejik olmanın çok üstünde köklü bir vatana sahipleniş ve yeni yaşama göz dikişin ifadesi olmuştur. Daha sonraki yılların gelişmesi bunu parlak bir biçimde doğrulamıştır. Her yılı biz daha büyük bir çalışma hızına kavuşturduk. Gerçekten PKK’lileşmenin gelişimi ve giderek savaşa dönüşümü bu yıllardan sonra ivme kazanmıştır. İvme üstüne ivme yaşanıyor, her yıl geçen yılı aşıyor. 15 Ağustos atılımı bunun basit bir adımıdır, onun kendini açığa vurmuş bir parçasıdır.
Eğer bugün bir kez daha 14 Temmuz direnişçiliği adına konuşuyorsak ve bu temelde kazanılmış yıllara anlam vermek istiyorsak, dönem PKK’liliğini kavramak ve gereklerini yapmak durumundasınız. Bu anlamda işleriniz zordur. Ama bir o kadar da başarıya yakındır. Hiç kimse kazanılmış dönemlerin mirası üzerine dayanarak günü kurtaracağını sanmasın. PKK gittikçe daha güçlü bir çekim gücü kazanıyor, onun için işbirlikçisi bile PKK’ye koşuyor. Tabii bu kişi PKK içinde adeta bir karasevdalıdır. Şimdi ben yine kendimi ortaya koyuyorum. Tabii ben direnişçilerin anısına amansız bağlıyım. Yani onların vasiyetlerinde dile getirdikleri gibi kudretli bir yürütücüsüyüm, aman vermem. Yine açık söylüyorum ki, kimseye yalvarmıyorum ve savaşı kimlerle yürüteceğimi iyi bilirim. Bu kadar ayak bağı olup da kendilerinin bizim tarafımızdan yönetilmelerini isteme hakları yok diyorum. Biz geniş yürekli insanlarız. Gerçekten de hem politikacıyız, hem askeri anlamda işleri yürütmesini bilen ve bütün bunları düşmanın bile kestiremeyeceği bir ustalıkla yürüten bir kişiyiz. Bunları anlamanız gerekir. Aldanmayın diyorum.
Eğer bu temelde bir sözünüz varsa ve onu yaşamınızın bir kırmızı çizgisi haline, kızıl bir çizgisi haline getirmişseniz, açıkça vurguluyorum, bu 14 Temmuz direnişçiliğinin yenin bir yıldönümüne daha girerken, kararımızın daha da büyüdüğünü ve tam da o anılara yaraşır hale geldiğini söylemekle onlara biraz layık olduğumuza inanıyorum. Her zamankinden daha fazla bu partiyi ve bu savaş gücünü, bunların bu büyük kararlarını zedeletmeyecek biçimde çok eksiği de olsa yürütme gücüne sahip olduğumuz için ve bu anlamda, biraz görevini yerine getirmenin vicdan rahatlığını da duyuyorum. Ama bundan fazlasının bundan sonra yerine getirilmesi gerektiğine dair kendime, partiye, sizlere, tüm halka ve insanlığa verdiğim sözü de yineliyorum. | |
|