Admin Admin
Mesaj Sayısı : 127 Kayıt tarihi : 30/05/08
| Konu: Özgürlük Yürüyüşü; Büyük Şehitlerin, Büyük Direnişçilerin ve Halkın Umut Yürüyüşüdür Cuma Mayıs 30, 2008 4:46 pm | |
| Önder APO
O şehitler ki, gerçekten tarihimizde en soylu direnişi gösterdiler. Onlar ölünmesi gereken yerde ölmesini bildiler; bize nasıl savaşacağımızın ve nasıl teslim olmayacağımızın derslerini muazzam öğrettiler. Yılı kendi şahadetleri temelinde tarihe ve halka armağan ettiler, partiye sundular. Biz de onların anılarına, o şahadetleri doğuran yetmezlikleri yerle bir ederek, onları yaşama çevirerek, umutlarını amansız başarı nedeni yaparak karşılık verirsek, bu onlara iyi bağlı olduğumuzu gösterecektir.
Çok değerli şehitlerimiz var. Kendilerine gereken destek sunulmadığı için, fiziksel zorluklar ve diğer yetersizlikler nedeniyle hak etmedikleri biçimde şehit düştüler. Onların anısı için kendi cephenizde meşaleyi daha da gür yakarak bu özgürlük savaşımına karşılık vermelisiniz. Çok sayıda böyle şehit var. Belki çoğunun adı bile unutulacak. Kesinlikle unutulmaması gereken kahramanca bir yürüyüşün sahibi olan bu şehitlerimizi bilincimize ve ruhumuza kazımalıyız. Ben onları sıradan bir birey olarak görmüyorum. Hepsine çok yüksek bir biçimde sahip çıkılması gerektiğini belirtiyorum. Bu konuda iyi bir anma ve değerleri açığa çıkarma çalışmasını yürütmeliyiz. Şehit düşenler içerisinde çok sayıda kadın ve gencecik kızlar var. Onların hepsinin öyküsünü yazabilmeliyiz. Hepiniz onların amansız yaşatıcısı olmalısınız. Kadın şehitlerimiz var, ben onları göz önüne getirmek zorundayım. Kaldı ki çok değerli genç militan erkeklerimiz de var. Onların neyin savaşçısı olduğunu biliyoruz. Bütün bunlardan nasıl yaşamalı sorusuna cevabı geliştiriyoruz. Bunu çok ciddiye almanız gerekir. Nasıl yaşamalıya güçlü cevabı verdiğiniz zaman savaş doğru ele alınır, kolay kolay kaybetme olmaz, bir damla kan bile boşa dökülmez. Örgüt olayında bir tek yersiz söz bile söylenmez. Bu kadar insanı kaçırtmak bir yana, ilişkilerde şeker şerbet de olunur ve hep kazandırılır. Nasıl yaşamalıya giden yol böyledir. Öyle sanıyorum ki sizler de bunu fark ediyorsunuzdur. Bu yönlü gelişmelerin farkındasınız.
Şüphesiz şehitlere bağlılığı asla elden bırakmayacağız. Bu hareket şehitler hareketidir. Şehitlere anlam vermeyen, benim için yaşayamaz. Herkes burada şunu anlayabilmelidir: şehitlerin yaşamının bir anlamı vardır. Ben bunu görüyor ve değerlendiriyorum. Hatta kendi yaşamımı mevcut yaşayanlara göre bir ölü gibi, ama şehitlerin En yaşamsal olarak değerlendiriyorum. Benim için değerli olan budur. Benim şöyle böyle bir yaşama sahip olup olmamam hiç önemli değildir. Ama şehitlerin vasiyeti olabilecek anlayış ve kavramlarla sürekli olabilmek, kim beni nasıl değerlendirirse değerlendirsin, çok daha değerlidir. Asla bundan vazgeçmeyeceğimi ve gereklerini daha da çarpıcı yerine getireceğimi herkes bilmelidir. Bize yaklaşacaklarsa, şehitlerin emir erleri olarak yaklaşmaları tek çıkış yoludur. Doğrulukla ve başarıyla bunu yaratmak da bu bağlılığın açık bir göstergesi, bir ifadesidir.
Şehitlere herkes sahiplik edemez, şehitlerin gerçek sahipleri kendileridir, bizler ancak onların sağlam sözcüleri olduğumuz oranda, onların anısını yaşatma hakkına da kavuşmuş oluruz. Tarihte en çok üzerinde oynanan bir konudur. Özellikle de devrimci süreçlerde anılarını saptıranlar, onların uğruna savaştıkları amaçlara ters düşen sonuçlar çıkaranlar ve böylelikle onları kendi çıkarlarının malzemesi haline getirenler az değildir. Şehitlik kurumunun bütün insanlık tarihinde ve önemli gelişim süreçlerinde ortaya çıkan değerler olarak anılması, hikâye edilmesi, hatta sık sık yıldönümlerinde bağlılık antlarının içilmesi boşuna değildir. Bu bir kavga gerekçesidir.
Eğer bir dava uğruna ölenler varsa, o zaman yüceltilmeye layıktır. Hele bunu zorunluluk olarak değil, zorunlu bir görevin büyük gönül rahatlığıyla yerine getirilmesi ve ucunda ölüm olsa bile seve seve yürünmesi sadece o hareketin, o kişinin gerçek büyüklük ölçütüdür. Bu uluslar için de böyledir, hatta enternasyonalizm için de böyle olduğunu kanıtlayan sayısız örnekler vardır. Bir ulus saldırıya uğradığında veya çözülüşe doğru gittiğinde onun mensupları öne atılamıyor, hesap soramıyor, sadece mırıltılar halinde gözyaşlarıyla yetiniyorsa, tam da bu biçimde kölelere yarışır, sürünme türünden bir yaşamı yeterli görüyorsa, bu ulus ve mensupları lanetlenmeye hak kazanmıştır. Böyle ulusları hiç kimse ne ciddiye alır ve ne de saygı duyar. Üzerlerinde uygulanan baskının şiddeti ne olursa olsun, ne denli haksızlıkların kurbanı olurlarsa olsunlar, kendi özgürlükleri için ayağa kalkmaktan çekinenler her zaman köleler ordusu olarak anılmaya ve iğrenç bir biçimde gözlemlenmeye müstahaktır.
O halde, öylesine bir dönemin şehitleri, en az başlangıç şehitleri kadar tarihi önemi olan, bize büyük bir güç bırakan ve sözcüleri olmamız için bizi her düzeyde koşullandıran, doğruluğa yaklaştırmada hiçbir dönemde sahip olamadığımız avantajları ve geleceğin üzerinde yürüme gücü veren, bütün bunları yaparken de doğru savaşımın yanılgılarından, eksiklerinden alabildiğince arındırarak, nasıl verilmesi gerektiğini, bizzat yaşamlarında ispatlayan değerlerdir. Bu değerler bize sürekli olarak güç kaynaklığı yapmaktadır. Şehitlerimizle aramızdaki mesafe kısadır. Daha dün hepsiyle birlikteydik. Kendi toplumumuzda böylesi yüce kişileri bol bol üretmekteyiz. Daha da yaygınca önümüzdeki dönemde geliştireceğiz. Hemen belirtelim ki, biz en zor dönemde, en değerli parti varlıklarımızı şahadete ulaştırırken, bunu milyonların ayağa kalkışı için yapıyoruz. Milyonlar ayağa kalktığında, temsil edeceği hakikati ve yaratacağı devrimci değişikliği hiçbir güç temsil edemez ve yaratamaz. Kitlelerin ayağa kalkması, en büyük gerçektir ve gerçeğin en devrimci dönüşümüdür. Şehitlerimiz her zamankinden daha fazla bunu mümkün kılma, bunu gerçekleştirme konumuna da bizi getirdiler. Partiyi bugün kitleselleşmeye, ordulaşmaya doğru götürürken, en temel görevlerimizin bu kurumları yaratmak olduğunu söylerken, burada şehitlerin gerçek yöneten bir güç olduğunu belirtirken, önemli bir görevimizi önemli bir aşamada gerçekleştireceğimizi de netçe vurguluyoruz.
Şehitlere başka türlü yaklaşımların anlamsızlığını ister kendi pratiğimizde olsun, ister başka pratiklerde olsun çok iyi gördük. Şehitleri biraz gözü yaşlı anmak ve yakınlarına biraz daha kolaylıklar sağlamakla yetinmek hiçbir işe yaramaz. Bu tarz yaklaşım, bizim toplumumuzda yaygındır. Bu tip olayların sahiplerine maddi değer verilir, hediyeler sunarlar, kendileriyle birlikte gözyaşı dökerler. Bu ancak günceli kurtarmak içindir, yoksa şehitlere bağlılığın anlamını kurtarmak için değildir. Biz bu tür yaklaşımlara baştan beri iltifat etmedik. Bu tutumumuzu daha sonraki tüm şehitlik olaylarımızda da sürdürdük. Şehitliği, öyle ölülere bir gözyaşı dökme, onların yakınlarının gönlünü alma işi gibi görmedik. Çünkü şehitlerimiz bizim yaşayan gerçek değerlerimizdir. Her ne kadar fiziksel varlıklarıyla aramızda olmasalar da ruhları ve bilinçleriyle kurumlaşmış, yaşayan bir savaşçı ordu haline gelmişlerdir. Bu nedenle diyoruz ki, şehitlerimiz yaşayan gerçek değerlerimizdir. Bizler ise sadece onların yüce komutu altında hareket halinde olan savaşçılarıyız. Bu tanım bir abartma değildir. Eğer biz yaşamı doğru devrimci düşüncelerin -ki bunlar önemli gerçeklere tekabül etmektedir- yoğunlaşması olarak anlıyorsak, diğer türlü bir yaşamın ne anlamı olabilir? Fiziksel varlığımızın canlılığını korumasının, kollarımızın ve bacaklarımızın hareket etmesinin, duygularımızın çalışmasının hiçbir anlamı yoktur. Eğer biz yaşamı bu kadar alt düzeyde bir kavrayışa götürmüyorsak ve bir toplumu yeniden yaratmak, devrimci bir tarzda üretmek gibi bir amaçla yola çıkmışsak, işte bu amaçların içinde en değerli varlığın şehitler ve dolayısıyla da gerçek yaşayanlar olduklarını kabul edeceğiz. Yaşamı daha da yüceltmenin anlamını, aslında şehitleri daha da çoğaltmak olarak, bunun ise ilk şehitlerin kendilerini bir ordu haline getirmesi tarzında anlayacağız. Bu aynı zamanda ordulaşmada tek doğru ve zafere giden yolun seçilmesi anlamına gelmektedir.
Eğer şehitlere bağlılığı, “şöyle bir parçamız koptu, vücudumuz parça parça oldu, bir daha dirilmesi olanaksızdır” biçiminde anlarsak ve onlara böyle yaklaşırsak, herhalde düşmandan önce kendilerine en büyük hakaretlerden birisini biz yapmış olacağız. Buna cesaret etmenin bile başlı başına bir ahlaksızlık olduğunu söylemek gerekir. Gerçekten şehitlerimizle en yoğun yaşayanların ve onlarla iç içe olanların, şehitlerin anılarında zaferi ve yaşamı görmeleri, bizim anmamızın ne kadar doğru olduğunu da açıkça ortaya koymaktadır. Çok basit değerlerin kaybında bile, halkımızın ne kadar teessüre ve üzüntüye kapıldığını çok iyi biliyoruz. Ama PKK’de bunca şehit verilirken, halkımızın sadece “daha dikkatli hareket edemezler miydi, kendilerini daha fazla yayarak mücadeleye katkılarını çoğaltamazlar mıydı” biçimindeki eleştirilerine de tanık oluyoruz. Halkımız, hiçbir biçimde başka bir yaşamı kabul etmiyor. Yalnız bu yüce amaçlar uğruna gidişi kabulleniyor. Şehitlerimizin anıları karşısında halkımızın böyle davrandığı bugün netçe ortaya çıkmıştır ve bu da bize önemli oranda cesaret veren diğer bir gelişmemizdir. Halkımız gibi, en değerli varlıklarını hiçbir koşul altında terk etmemek için her şeyini vermeye hazır bir halkın, bizim koşullarımızda gelişen şahadet olaylarına büyük bir saygı, bağlılık ve daha çok fedakarlık anlayışıyla yaklaştığı ve destek gösterdiği açıktır. Bu da şehitlerimizin, halkımızın gerçek yaşamını dile getirdiklerinin, onu dirilttiklerinin ve bunun kendi yankısını halkta bulduğunun kanıtlanmasıdır.
Partimizin şehitlerin anısına bağlılık temelinde oluştuğunun kesin kanıtı yaşadığımız pratiktir. Bu aynı zamanda tümüyle gerçeklerimize doğru yaklaşmak, gerçeklerimizi ilerici ve devrimci yönde değiştirmek, bunun için örgüt olmak, bu örgütün gözü pek militanları haline gelmek, fikren derinleşmek ve pratikte keskinleşmek anlamına da gelmektedir. Bunun etkilerinin sürekli yoğunlaşmasının, ulusal direnişin gelişmesi olduğunu biliyoruz. Bu, PKK’nin çekirdeğinin yetkinleşmesidir. Bütün bunlar da halkın siyasal ve askeri ordulaşması demektir. İşte şehitlerin ordulaşması derken; onların kızıl bir şerit, bir ana damar ve bir bel kemiği gibi bütün varlığımızı baştan sona kadar eklemlendiren, bağlayan ve hayat veren değerler olduklarını vurgulamak istiyoruz. | |
|