2.Bölüm
DiYARBEKiR cezaevinde, kadinlar kogusunda yasanan igrenclikler!
Mahkeme iskencesi
Mahkemelere gidis gelisler de tam bir iskenceydi. Tam iki yil mahkememizin açilacagi günü bekledim.
Mahkemenin
açilacagina birkaç gün kala, Gardiyan tekmille çagirip elime alelacele
bir iddianame tutusturdu. Okuduktan hemen sonra da geri vermemiz
isteniyordu. Içerde not alacak ne bir kalem, ne bir kagit bulunmuyordu.
Suçlamalari anlamak, kavramak, yanitlar olusturmak, o gerilim içinde
mümkün degildi. Ve hemen iddianame geri alindi. Böylece hakkimizdaki
iddialardan yasal olarak "haberdar" edilmis olduk. Diyarbekir
Sikiyönetim Komutanligi Rizgari - Ala Rizgari Ana davasinin iki kadin
sanigindan birisiydim.
Mahkeme sabahi erkenden
kaldirildik, çorbadan hemen sonra ana koridora çikarildik. Davanin
bütün saniklari gardiyanlarin küfür ve hakaretleri içinde koridora
diziliyorlar, yüzleri duvara dönük olarak hazir ol vaziyetinde
bekletiliyorlardi. Yillardir haber alamadigimiz arkadaslarin yüzünü
göremiyorduk, ama tekmil ve satasmalardan varliklarindan haberdar olmak
bile insani mutlu ediyordu.
Yine küfür, hakaret ve
rast gele bahanelerle kafalara yumruk, ayaklara tekme ile ellerimiz
arkadan kelepçelendi. Kelepçeler neredeyse kan oturasiya kadar
sikiliyordu. Sonra sira halinde ayrica birbirimize zincirlendik.
Ayaklarimizi da birbirine ancak birer adim atacak serbestlikte
zincirledikten sonra, baslarimiz yere egik vaziyette, Cezaevi avlusunda
bizleri bekleyen askeri Cemselere bindirildik. Ne bindirilme! Birbirine
zincirlenmis vaziyette ve itile kakila yürümek mümkün degildi, birinin
sendelemesiyle birbirine bagli olan hepimizin domino taslari gibi
dengemiz bozuluyor devriliyorduk.
Cemselerin içinde
yine hepimiz ayakta ve arka arkaya, yapisik vaziyette sikis sikis
doldurulmustuk. Diyarbekir sicaginda ve bu kadar insanin nefesi ve
havasizlikla adeta bayilircasina Mahkemenin yapilacagi garnizona
götürülüyorduk.
Bizimle ayni gün yanilmiyorsam TKSP
Ana davasi da görülüyordu ve bu davanin saniklari da getirilmislerdi.
Bagirip çagirmalardan Mehdi Abi'nin (Mehdi Zana) de orada oldugunu
anlamistim. Hakaret ve satasmalara maruz kaliyordu.
Bütün bu
islemler sirasinda sürekli kurallara uymamiz, sadece sorulanlara cevap
vermememiz, cezaevi hakkinda bir sey anlatmamamiz, kendi aramizda bir
sey konusmamamiz için sürekli uyariliyor, tehdit ediliyorduk. Zaten yer
yer su veya bu bahaneyle dövülen arkadaslarimizin sesleri ile estirilen
terör, küfür ve komutlarla sahne tamam oluyordu.
Mahkeme
binasina alinmadan önce disarida uzun süre günesin altinda
kelepçelerimiz açilmamis vaziyette bekletildik. O zaman bazi tanidik
arkadaslari profilden de olsa görme sansim oldu. Tesadüfen Seref Abi
(Serafettin Kaya) benim önümdeki siradaydi. Çok zayiflamisti, ter kan
içinde kalmis zor nefes aliyordu. Gardiyanlardan içmek için su istedi.
Gardiyanlar, küfürler savurarak Seref Abi'ye su getirmediler. Sonra,
belki kadiniz, bize getirirler düsüncesiyle ben de su istedigimi
söyledim. Bize de küfür ve hakaretler yagdirdilar ama bir süre sonra
neredeyse kaynar derecede bir tas su getirip uzattilar. Benim, gelen
suyu içmesi için Seref Abi'ye uzattigimi gören gardiyanlar bir vurusta
suya yere döktüler.
Mahkeme salonuna alindigimizda
da, göz ucuyla bile olsa saga sola bakmamiz yasaklanmisti. Gözlerimizi
hep karsiya "Adalet Mülkün Temelidir" yazisina sabit olarak tutmak
zorundaydik. Bu intizama uymayanlar mahkeme salonunda hakimlerin gözü
önünde coplarla yere seriliyorlardi. Bu yüzden ilk durusma günü bayagi
kalabalik bir izleyici grubu ve basin gelmesine ragmen hiç birini ne
görebildik, ne fark edebildik.
Hakimlerin karsisinda
da esas durusta durmak ve onlara "Komutanim" diye hitap etmek
zorundaydik. Bize tipki gardiyanlari hatirlatir biçimde tuzakli sorular
yöneltiyor, evet ya da hayir gibi kisa cevaplar vermemizi
bekliyorlardi.
Mahkeme sorgusu yanilmiyorsam iki gün sürdü.
Sorgularin bitiminde Seref Abi, hasta oldugunu ve durusmadan "vareste"
tutulmasini talep etti. Sorulanin disinda bir sey söylemeye, istemeye
kalkismak mahkeme için büyük bir "vukuatti". Askerler Seref Abi'yi
hemen orada hakimlerin gözü önünde coplarla, yumruklarla yere
çökerttiler; agzini burnunu kan içinde biraktilar. Çok kötü durumdaydi.
O haline yüregim sizlamisti.
Seref Abi, dönüste kariyerin içinde de,
sen nasil mahkemeden bir sey istersin diye feci sekilde dövüldü.
Cezaevine getirilince de guruptan ayrilip merdiven altinda yine dayaga
alindi. Ikinci gün de merdiven dayagi Rusen Abi'nin (Rusen Arslan)
basina geldi.
Gardiyanin kimligi
Cezaevindeki
görevlilerin tümü askerdi. Hepsi askeri elbise giyiyordu. E.Oktay'in
ekibi ise özeldi. Bu iskenceci grup zaman zaman normal asker saçindan
daha uzun saçli, biyikli, sakalli ve sivil elbise-ayakkabiyla da
gelebiliyordu. Özellikle Kara Bela alisilmisin disinda bir askerdi.
Bizim
kogusun gardiyani da askerdi. Ama ne asker, tipik bir SS idi. Oldukça
iri, sarisin ve gözleri çig maviydi. Konusurken agzindan sürekli
köpükler saçardi ve oldukça küfürbazdi. Gümüshaneliydi. Türkçe'yi tam
olarak bilmiyor, sonradan ögrenme yarim Türkçe ile konusuyordu. Kadin
kogusu gardiyani oldugu için arkadaslari onu "Horoz" diye çagirirdi.
Yani biz tavuk, o ise "horoz"umuzdu. Kadinlar kogusunun gardiyani kim
olursa olsun lakabi ayniydi: "Horoz!". Ayrica zaman zaman Güler adinda
polis giysili bir kadin gelirdi. Bizim gardiyanimiz oldugunu söylerdi.
Fakat hiç bir inisiyatifi yoktu, iskenceleri seyredip, erkek agziyla
küfür etmenin disinda...
Yüzbasi Esat Oktay'in has
iskenceci ekibinde yer alirdi. Esat Oktay bu ekibine her türlü
inisiyatifi vermis, üzerimizde her sey yaptirma hakki tanimisti. O
nedenle gerek gardiyan, gerekse iskenceci ekibin diger elemanlari
istedikleri saatte -özellikle gece geç saatlerde ve zil zurna sarhos
bir biçimde- kogusun kapisini açar, hepimizi saatlerce hazir ol
vaziyetinde tutar, hakaret, küfür, dayak, falaka, seansindan sonra
giderlerdi.
Dis kantin alimi yapildigi bir gün,
gardiyan kantin alisverisini kogusa getirdiginde egilmis, cebinden
nüfus cüzdanini düsürmüstü. Kasalarin suraya buraya tasinmasi,
kaldirilip indirilmesi karmasasinda kimligini düsürdügünü
farketmemisti. Gördügüm gibi hizla kimligini kapip sakladim. Kogusta
Sakine, Gönül ve Cahide'ye gösterdim. Hepimiz birlikte gardiyanin
kimlik bilgilerini kisa sürede beynimizin içine kazircasina ezberledik.
Bu bize ileride lazim olabilir diye düsünüyorduk.
Gardiyanimiz, Gümüshane ili, Kelkit kazasi nüfusuna kayitli, Mehmet oglu BAHATTIN DEMIR idi.
Ezberimizi
bitirdikten sonra yeni bulmus gibi, Nüfus cüzdanini düsürdügünü
söyleyerek kendisine verdim. Kipkirmizi oldu ve panige kapildi o anda.
Daha
sonra bu kimlik bilgileri çok isimize yaradi. Bir vesileyle kendisini
disardan tanidigimizi hissettirdim. Gümüshaneli olmasindan övünerek
bahsettigi bir gün, ben de bilincli olarak "Kelkit'i bilir misiniz,
babam orada Yatili Bölge Okulunun müdürüdür." Dedim. Amacim kendisine
ulasabilecegimiz mesajini vererek bir nebzede olsa kötülüklerini
barajlayabilmekti. O zaman da çok panige kapildi, hatta "Orada Mehmet
Demir diye çok yardimsever bir amca var tanir miydiniz?" diye babasinin
adini verince bunda tam safak atti. Ayni zamanda aptal birisi oldugu
için düsürdügü nüfus cüzdanindaki kimlik bilgilerini kullandigimizi
tahmin edemiyordu tabi. Bu blöfümüz tuttu. Dedigine göre bir kardesi
babamin ögrencisiymis. Oysa babamla 4 yasimdan beri bir alakam yoktu. O
günden sonra Bahattin kendisini gerçekten tanidigimi düsünüyor, benden
çekiniyordu.
Mastürbasyon!
Gardiyan
tipik bir sapikti. Diyarbekir'in kizgin, sicak günlerinden bir gün, tam
öglen 12.00'de bizi havalandirmaya çikardi. -O dönem kogus
sorumlusuydum.- Bu saatte niçin havalandirmaya çikarildigimizi anlamaya
çalisiyorduk. Çünkü yemek ve dinlenme saatimiz yaklasiyordu.
Havalandirmada egitim düzeni aldik. 15 dakika irkçi Türk marslari
esliginde kosar adimlarla egitim yaptirdiktan sonra "istirahat" komutu
verildi. Sicaktan sanki beynimiz kayniyordu. Hepimiz volta atmaya
koyulduk.
Bir ara gardiyan aramizdan 2 arkadasi
yanina çagirdi. Arkadaslar hep oldugu gibi, kosar adimlarla yanina
gidip ".......emir ve görüslerinize hazirim komutanim" tekmilini
verdiler."Emredersin komutanim" demeleriyle kosar adimlarla yürümeleri
bir oldu. Meger gardiyan, arkadaslara hizli yürüyerek volta atma emri
vermis. Kizlar, bir yerlere yetiseceklermis gibi delicesine yürüyorlar.
Biz de her zamanki cezalardan biridir diye düsündük. Ceza ve dayak,
günlük yasantimizin temel bir parçasi idi. Kazayla o gün dayak
yememissek -ki hemen hemen olmazdi- mutlaka bir anormallik var diye
düsünür, gardiyana çaktirmadan gülüsürdük.